Puslu bir İstanbul gecesiydi. Çatı katındaki soğuk odamızda ısınmak için şaraplarımızı yudumlarken, radyoda çalan …. yok ya böle bişi yok.
2007 sonlarıydı. Taşkışla mimarlıkta 7. Dönem. 3 tane proje alarak bunalımlarda gibiyiz ama esasında hiçbirini sallamayıp ortalıkta geziniyoruz. Bu sallamamazlıkların en sınırsızı uygulama projesinde, dersi bizden daha çok sallamayan Mustafa Hoca gazladı durduk yerde ‘la siz radyo yapsanıza’ diye. Gerçi bundan tam emin değiliz, radyonun kuruluş kararı belirsiz, süreç içerisinde konuşmalarla gelişti diye hatırlıyorum, ancak bir kuruluş anına atıfta bulunulacaksa Mustafa hoca o yükü çeker sağolsun.
Neyse, bunalım bitmemiş, teslimlere teslim olmamak için müthiş direnç gösteriyoruz, o günlerde Moda stüdyolarına da geçmemişiz, Mecidiyeköy’de salon soğuk, duvarlar ince. Mecidiyeköy’de Tansaş var, Tansaş’ta Fosters var. Artık Tansaş yok, Fosters’da bayadır içmedik. Fosters soğuğa pek çare olamazken, Barış Manço ve Kaygısızlar’dan Flower Of Love’a tutulduk bir anda. Kuruluşa dair yapılması gereken en büyük atıf burada olmalı, Radyo Über’i kurduran şarkı Flower Of Love’dır.
Bunalım bitti, daha dev bunalım gözüken bitirme projesi geldi, ama biz iyice rahatlamışız, artık Über’de var, kim takar Yalova Kaymakamı’nı. Blogspot adresine girilen ilk içerik 10 Şubat 2008, o günü de resmi kuruluş günü kabul ettik mi geride bıraktığımız bir 10 sene olmuş oluyor. Haydi bu 10 senede neler yaptık bir göz atalım mı? Gerek yok.
Genel tabloya bakılacak olursa 10 senede bir arpa boy gitmemişiz, ancak ortada ziyadesiyle bol miktarda tüketilen arpa var. Yine de baska bir yönden bakınca, aksam 6 gece 2 doldurulmuş ve bir kaç ay işletilmiş yayın programları, bir blogspot, bir tumblr, iki wordpress şekilli, ‘de’ uzantısını ‘über’ ismi kadar kurumsal kimliğine katıp böbürlenen internet sayfası, başta Liverpool maçları, sonrasında 2008 Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye maçlarını canlı anlatma tribine girmiş ve Almanya maçında kendileri de dahil 3. golü yediklerini bilirken geç giden yayındaki seslerinin hala umutlu olduğu yayıncılar, yıl boyunca pek bir vasat sayıda dinleyene sahipken, Manço özel, Karaca özel gibi yayınlarla kendi vasatının kat kat üzerinde dinleyici rakamlarına ulaşan ve anda yaptıgı bütün canlılara bir şekilde ‘özel’ sıfatını veren programlar, içeriğinin ne olacağı, herhangi bir çizgisinin olup olmadığı belirsiz bir fanzin ve gören olur, görüp giren olur düşüncesiyle üretilip etrafa yapıştırılan nitekim pek sonuç alınamayan bir sürü sticker gibi şeyler de var.
Bu 10 yılda piyasayı, internet radyoculuğu ortamını tanımış olduk dersek o da yalan olacak. Herhangi bir yönde istikrarlı bir üretim ortaya koyamadığımızdan ortamın bizi pek taktığı söylenemez. Peki biz ne kadar takıyoruz? Bize ne kimse dinlemezse dinlemesin mi diyoruz? Estafurullah, herkes gelsin, herkese yerimiz var.